Adım Adım Başkanlık Sistemine

Pelikan Dosyaları’nın açığa çıkmasının hemen ardından insanları bir korku aldı. Ya gerçekse? Ne olacak şimdi? Ben “Pelikan Dosyaları” denen şeyin bilinçli bir başkanlık sistemi çalışması olduğunu düşünmüştüm.

Yayınlanma:
Adım Adım Başkanlık Sistemine

Pelikan’la Gelenler

Pelikan Dosyaları’nda yer alan ifadelere bakıldığı zaman, Ak Parti’nin “Hocacılar” ve “Reisçiler” olarak ikiye bölündüğünü ve birinci grubun ikinci gruba sürekli olarak –yamuk- yaptığını anlatıyordu. Ak Parti içerisinde “Paralel Temizlik”ten sonra ikinci bir çok kapsamlı temizlik faaliyeti gerçekleştirileceğini düşünmeden edemedim. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başkanlık sistemini her şeyden çok istediğini artık bilmeyen kalmadığına göre Pelikan dosyalarından nasıl bir başkanlık çıkabilir?

Anketlerde Ak Parti hala yüzde 50 bandına yakın olarak görülüyor. 1 Kasım’dan beri enteresan olarak bütün Kilis meselelerine, canlı bombalara, terör olaylarının bitmeyişine, doların hala yükselmeye devam edişine rağmen Ak Parti bir puan dahi oy kaybetmemiş görünüyor ancak başkanlık sistemi gelecekse bu referandumla gelecek ki orada Ak Parti’nin yüzde 15 gibi bir kaybı var. Başkanlık sistemine halk desteği yüzde 35-40 civarında çıkıyor. Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi dehası işte burada devreye giriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugüne nasıl bir politikayla geldiyse Ahmet Davutoğlu da aynı politika sonucu olarak Ak Parti koltuğundan uzaklaşıyor.

Böyle Geldi Böyle Gider

Hatırlayalım, 2002 yılında Recep Tayyip Erdoğan siyasi yasaklıydı. Zaten Erdoğan’a seçimi kazandıran da bu yasak oldu. Erdoğan, 28 Şubatçılarla hesaplaşmak üzere ülkenin başına getirildi. Düşman belliydi, düşman belli olduktan sonra yapılacak tek şey kalıyor; Harp.

Ekonominin kötü olduğu bir dönemde önce Kemal Derviş’in politikaları gözden geçirilerek 5 yıllık plan onaylandı. Türkiye bu politikalar ile 2008 yılına kadar düzenli olarak büyüyen bir ülke durumuna geldi. Tabii ki bu durum Ak Parti’ye 2007 seçimlerini de kazandırdı. 12 haziran 2007’de, geçtiğimiz ay resmen çöken Ergenekon davası başlarken düşman belliydi; ETÖ.

Ergenekon Terör Örgütü’nün varlığı milyonlarca sayfa uydurma delil ile ispatlanmaya çalışıldı. Ergenekon’un popülaritesi gitgide düşüşe geçmişti ki yeni bir düşman yaratıldı; FETÖ. Bu seferki düşman Ak Parti’nin içinden çıkmıştı. Hatta “nasıl ETÖ ile Türkiye bağırsaklarını temizliyorsa FETÖ ile Ak Parti de bağırsaklarını temizliyor” diyenler bile çıktı. 17-25 Aralık süreci ile başlayan “Fetullahçı Terör Örgütü”ne yönelik operasyonlar bugün de halen devam etmekte, Bugün ve Zaman gazetesine kayyım atanmakta olduğundan davaların seyrini değiştirmemek adına daha fazla şey yazılmaması taraftarıyım. Ancak 3 Mayıs’ta Basın Özgürlüğü gününü geçmiş olmamıza atıfta bulunarak, “sadece maddi olarak çökmekte olan medya kuruluşları hariç hiçbir basın kurumuna doğrudan müdahale edilmemelidir” şeklinde kişisel fikrimi beyan edebilirim.

Konudan uzaklaşılmaması gerekirse, 2013 yılının Aralık ayında başlayan 17-25 ve ardından Mart ayındaki seçimlerde Ak Parti’nin güven tazelemesinin ardından “Paralel Yapı” ile mücadeleye başlandığına göre artık Ergenekon’a ihtiyaç yoktur. Bu durumda Ergenekon aklanabilir; aklandı da.

Seçimler Arası

7 Haziran 1 Kasım seçimleri arasında geçen sürede HDP, büyük ihtimalle Ak Parti’ye verdiği sözleri yerine getirmemiş olacak ki terör olayları yeniden başladı. Tam da siyasi olarak HDP’nin istediği bir durumla karşılaşılmış, HDP ile MHP aynı sandalye sayısıyla meclise girmeyi başarmıştı. Her ne olduysa bu arada oldu işte. HDP derhal barajın altında bırakılmalı, Ak Parti’nin sandalye sayısı 330’un üzerine çıkarılmalı ve doğrudan referanduma gidilerek veya 367’nin üzerine çıkarılmalı “Huzur içinde çözülmesi için” 400’e çıkarılmalı ve doğrudan mecliste kabul edilerek başkanlık sistemine geçilmeliydi.

Terör olaylarından dolayı HDP’nin oylarında dramatik bir düşüş yaşandı. Ancak 7 Haziran’dan sonra siyaseti çıkmazda bırakan Devlet Bahçeli’nin düşüşü daha dramatik oldu. MHP Mecliste en küçük grup olarak yer aldı.

Ortalık Karışacak

Toparlamak gerekirse bugün yaşanan süreçte HDP, MHP ve Ak Parti açılarından kritik bir sürece giriliyor. Mecliste dokunulmazlıkların kaldırılmasına yönelik çalışmalar sadece HDP grubu üzerine yoğunlaşmış durumda. CHP, “terör olaylarına karışanların” yargılanmasına destek verse de genel olarak “herkesin” dokunulmazlığı kaldırılsın görüşünü savunuyor. MHP ve Ak Parti ise HDP’ye PKK üzerinden saldırmaya devam ediyor. Eğer bunun sonucunda HDP’nin milletvekilleri içeri atılır da milletvekillikleri düşürülürse HDP’nin sandalye kazandığı her ilde bir seçim mecburi hale gelecek çünkü 80 milletvekilinin yokluğu meclisin çalışması için önemli bir eksik.

MHP’de kongre sürecinin acilen tamamlanması gerekiyor. Zira Türkiye böylesine önemli bir eşikteyken MHP içerisindeki çekişmeler en çok MHP’nin istemediği Başkanlık sistemi lehine bir sonuç çıkaracaktır. Eğer erken seçime gidildiğinde MHP’de henüz bir kongre yapılmamış olursa bunun sonucunda bütün Türkiye’yi bir sistem değişikliği bekliyor olabilir.

Bir Tek Elif Çakır Bilmiyordu

Ak Parti’de ise Hocacılar ile Reisçiler arasında bir kavga olduğunu Karar Gazetesi’nin 8 Mart tarihinde yayınlanan sayısında Kabataş’ta mağdur olduğunu iddia eden kişiyle röportaj yapmasından tanıdığımız Yazar Elif Çakır’dan da görmüştük. Çakır; “Herkes ama herkes şunu soruyor: “Erdoğancı mısınız?” yoksa “Davutoğlucu mu?” Dost meclislerinde bu sorularla ilk muhatap olduğumda… Birileri kafa buluyor, falan sandım” demişti. Belli ki Elif Çakır hariç çevresindeki herkes bundan haberdardı!

Ancak bunun bir “Al takke ver Külah” olduğunu düşünmeden edemiyorum. Ak Parti içinde her halükarda bir kavga yoktur. Davutoğlu’nun vizyonu Ak Parti’nin 22 aylık süre içerisindeki dönüşümüne yardımcı oldu ve Davutoğlu kendi misyonunu tamamladı. Sıradaki gelsin...

Yorum Yapmak İçin Tıklayınız0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.